Kulübümüz bünyesinde Toplumcu Tıp Atölyesi oluşturma kararı aldık. Bu yazının sonlarına doğru neden bu kararı aldığımızı, bir vakıf üniversitesinde bu atölye ne iş yapacak ya da ne yapması gerekir bunları ele alacağız. Ama şimdi toplumcu tıbbın ne olduğunu, kısa bir literatür araştırmasını, bu konuda ön plana çıkmış isimleri, tıp alanında ki sorunları, tarihte ki örnek toplumcu tıp hareketlerini ve Türkiye’de sağlık alanına damga vurmuş 1960 Anayasası-Sağlığın Sosyalleştirilmesi bölümünü ve daha sonra da 1980 Darbe Anayasasında sağlık sistemine sıkılmış bir kurşun işlevi gören “Sağlıkta Dönüşüm Projesi’ni” ve bu bölümün son konusu olan AKP ve sağlık politikalarını incelemeye çalışacağız.
Öncelikli olarak “Toplumcu Tıp” terimini açıklamakla başlayalım. Toplumcu Tıp; tıbbın, tıp eğitiminden tıbbi hizmetlerin üretilmesine, bu hizmetlerin sunumundan değerlendirilmesine kadar her alanda toplumun gereksinimlerine göre örgütlenmesidir. Tıp sadece tedavi edici rol ve bakım verici rolden ibaret değildir. Aynı zamanda tıbbın önleyici, koruyucu ve sağlığı sürdürücü rolleri de vardır ve toplumcu tıp, bu rollerin aynı anda ve birbiri ile ilişkili olarak sunulmasıdır. Peki, bu önleyici rolün görevleri nelerdir? Toplum kullanımına sunulmuş kötü içme ve kullanma suyu kaynakları, yetersiz altyapı ve kanalizasyon hizmetleri, hastalıklı ve bozulmuş besinler, rutubetli ve havasız ev ve çalışma ortamları, yetersiz ve eksik aşılama, ağır ve uzun çalışma koşulları gibi bireyi hasta edebilecek bütün eksiklikler toplumcu tıbbın önleyici rolünün ilgilenmesi gereken konulardır.
Toplumcu Tıp Tarihçesi ve Zamana Damga Vuran İsimler
Tarihçesine bakacak olursak; ortaçağda hekimlik görevi yürüten bireyler saray halkına, soylulara ve orduya hizmet sunuyor. Halk ise sağlık sorunlarını geleneksel yöntemlerle çözmeye çalışıyor. Bunlar; kırık-çıkıkçılar, nalbant/berber-dişçiler, ebeler, bitkisel tedavi ve yakılar gibi basit tedavi unsurlarıdır. Burada tıp paralı ve ayrıcalıklı bir konumdadır. Bu dönemde ki isimlere bakacak olursak ilk isim olarak Thomas More karşımıza çıkar. T. More- Ütopya eserinde halk için sağlık vurgusunu yapar. Sağlığın toplumsal belirleyicilerinin vurgulanması ve mahallelerde sağlık örgütleri( Her 1500 kişiye) kurulması gerektiğini yazmıştır. 1800’lere geldiğimizde bu sefer Marksizm’in kurucularından sayılan F. Engels toplum için sağlık düşüncesini işlemiştir. İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu(1845) eserinde; “Hastalıkların ve vakitsiz ölümlerin kökleri üretimin örgütlenmesi ve toplumsal çevre içine uzanır” tespitinde bulunur ve sağlıksızlığı maddi yaşam ve çalışma koşullarına bağlar. Bu kitabın yayınlanmasından 3 yıl sonra Alman bir patoloji asistanı olan Rudolf Virchow Yukarı Silezya Tifüs Salgını raporunda; Prusya hükümetinin bu yöredeki yoksul Polonya halkına uyguladığı siyaseti, salgının başlıca sorumlusu olarak gösterip yöre halkı için siyasal özgürlük, eğitim, sağlık ve iktisadi reform önerileriyle yüklü bir rapor sunmuştur. Çoğu yetkin kesimce R.Virchow toplumcu tıbbın babası olarak kabul edilir. Yukarı Silezya Tifüs Salgını Raporu ise toplumcu tıbbın ilk yazılı dayanağı olarak kabul edilir.
Toplumcu Tıpta Sovyet Deneyimi
Toplumcu tıp alanında en büyük atılımı ise Ekim Devriminden sonra Sovyet Rusya gerçekleştirmiştir. Sovyet Devriminden önce tıp eğitimi paralı, bu nedenle yoksullar hekim olamıyordu. Devrimden sonra paralı tıp eğitimi alan bu hekimler ya yurtdışına kaçıyor ya da yoksul mahallelerde veya ücra yerlerde hizmet sunmak istemiyordu. Devrimden sonra tıp eğitimi ücretsiz hale getirilip özellikle yoksul öğrencilere ve işçi çocuklarına öncelik verilmiştir. Devrimden önce hastaneler ve muayeneler tedaviye yönelik örgütlenmişlerdir. Devrimden sonra ise sağlık hizmetleri koruyucu, önleyici ve sağlığı teşvik edici hizmetler yeni örgütler ve buralarda hizmet sunacak hekimler yetiştirmeye çalışmışlardır. Hizmet verdikleri başlıca alanlar;
Sovyet Rusya toplumcu tıp uygulamaları ile beraber devrimden önce doktor başına düşen 26.000 hasta ortalamasını 1960’ların ortasına kadar doktor başına 542 hastaya kadar çekerek bu alanda diğer ülkeler için bir örnek oluşturdu. Sovyet Rusya’nın bu yükselişi ile beraber Latin Amerika, Uzakdoğu Asya ve Afrika ülkelerinin çoğunda yankı uyandırdı. Başta Küba, Venezüella, Şili, Kuzey Kore ve Çin’de tıp alanında büyük adımlar atıldı.
Dünya Sağlık Örgütü Sağlık Tanımı
DSÖ’nün toplumcu tıp ışığında yaptığı sağlık tanımı şöyle: Sağlık yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil; fiziksel, ruhsal ve toplumsal bakımdan tam bir iyilik halidir. (Alma-Ata Bildirgesi)
Çin-Yalınayak Hekimler
1950-1965 arası Sovyet Rusya’dan esinlenen bir modeldir. Bu modelin önceliklerini sıralayacak olursa;
Venezüella Örneği
1999 da Chavez oyların %56’sını alarak başkan seçildiğinde nüfusun %20(4 milyon) kişi beslenme yetersizliğinden mustaripti. Halkın %48.9’u(11 milyon) yoksuldu. Daha sonra Chavez sağlığın sosyalleştirilmesi gerektiğini söylemiş ve toplumcu bir tıp anlayışı için harekete geçmiştir. Sağlık eğitiminin ücretsiz ve kaliteli bir şekilde sağlanması için Barrio Adentro modeli geliştirilmiştir. Bu programa yardımcı olması için Küba hekim göndermiştir. İlk kafile(53 Küba’lı Hekim) 2003 yılında Venezüella’ya gelmiştir. 3. Barrio Adentro modeli sonrası ülkede 6543 sağlık ocağı, 459 optometri ofisi, 1628 diş kliniği, 420 kapsamlı tanı merkezi, 502 kapsamlı rehabilitasyon odası, 18 ileri tanı merkezi ve buralarda çalışan; 14 bin hekim, 2900 diş hekimi, 2500 yüksek hemşire, 1658 hemşire ve 7500 teknisyen eğitilmiştir.
1960 Anayasası ve Sağlığın Sosyalleştirilmesi
Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun 5 Ocak 1961’de kabul edilmiş, 12 Ocakta Resmi Gazetede yayınlanmıştır. 15 yıl içinde(1978’e kadar) bütün Türkiye’de sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi planlanmıştır. Sosyalleştirmenin ilk adımı 1963 Ağustosunda Muş’ta atıldı. 19 sağlık ocağı ve 35 sağlık evi açıldı.
Muş Raporu
Sosyalleştirmeden önce 1962 yılında Muş’un nüfusu 167.000’di ve nüfusun %84’ü kırsal alanda, %16’sı kentte yaşıyordu. Muş’ta ki sağlık kurumlarına 13.000 kişi başvurmuştu. Eylül 1963-Eylül 1964 döneminde Muş’ta ki sağlık ocaklarına 105.883 hasta başvurdu. Bunlardan yalnız 6782’si hastaneye sevk edildi.(%6,4)
1963-1967 Planında açılması planlanan sağlık ocağı sayısı 1500, programa alınan 890 sağlık ocağından 561 tanesi kurulmuştur.
Sosyalleştirmenin ardında ki güç ise 1965 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin(TİP) Meclis’e 15 milletvekiliyle girmesiydi.
1969-1971 Yılları arasında Demirel Hükümeti ile beraber sosyalleştirme uygulaması yavaşlamıştır. Ecevit Hükümeti ile beraber tekrardan canlanmaya başlayan sosyalleştirme çalışmaları Doğu İllerinde Tam Gün Yasası ile hizmeti daha da cazip hale getirmiştir.(1978) Geciktirilen sosyalleştirmenin 1981 yılına kadar tamamlanmasına karar verildi.
1980 Darbesi ile sağlığın sosyalleştirilmesi tamamen uygulamadan kaldırılmış ve Sağlıkta Dönüşüm Projesi Anayasa güvencesine alınmıştır.
1980 Darbesi ve Sağlıkta Dönüşüm Projesi
Sağlık Bakanlığı’nın hizmetlerle ilgili temel düzenlemeleri “sağlıkta dönüşüm” adı ile tanıtılan programda yer akmaktadır. Bu programın üç ana unsuru vardır:
Genel Sağlık Sigortası;
GSS’ye ilişkin yeni düzenleme, özel sağlık kurumları ve hastanelerini çok büyük oranda teşvik etmektedir.
Bu sayede, özel sektör eliyle sağlık hizmeti arzının artacağı ve sağlık hizmetleri ihtiyacının daha iyi karşılanacağı, sağlık hizmetlerinin ulaşılabilirliğinin yükseleceği, hastaların sırada bekleme sürelerinin azalacağı, hekim seçme ve hastane seçme hakkının uygulanabilirliği ile sağlık kurumları arasında rekabetin ve kalitenin artacağı tahmin edilmektedir.
AİLE HEKİMİNİN GÖREVLERİ:
-Aile sağlığı merkezini yönetmek,
-Birlikte çalıştığı ekibi denetlemek,
-Hizmet içi eğitimlerini sağlamak
-Bakanlıkça yürütülen özel sağlık programlarının gerektirdiği kişiye yönelik sağlık hizmetlerini yürütmekle yükümlüdür.
Bu durumları karşılaştırdığımızda devletin ücretsiz vermesi gereken sağlık hizmetinin Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile özelleştirilmiş ve halk sermayenin insafına bırakılmıştır. Devlet hastanelerinde verilen hizmetin kalitesi ve sürekliliğinin altı boşaltılmış bununla beraber özel hastaneler teşvik edilmiştir. Yani halkın ücretsiz ve kaliteli olarak alması gereken sağlık hizmetlerinin özel hastanelere ve sağlık tekellerine devredilmesidir.
Bu durum sağlık personeline de bazı yaptırımlar uygulamıştır. Bunlar; az personele çok iş, zaman esnekliği, taşeronlaştırma, esnek istihdam, sayısal esneklik, sözleşmelilik, ücret eşitsizliği, sosyal hak farklılığı gibi yaptırımlar uygulamıştır.
AKP Dönemi ve Sağlığın Özelleştirilmesi
AKP hükümeti dönemiyle beraber sağlık sisteminde özelleştirmeler ve özel hastane teşvikleri ile sağlık sermayeye teslim edilmiştir. AKP’ye yakınlıkları ile bilinen işadamlarının açtıkları hastaneler ile sağlık sistemi bloke edilmiştir. Kamu Hastaneleri Birliği ile hastaneler kendi içinde özerkleştirilmiş, hastane yönetimlerine CEO’lar atanmış, devlet hastanelerinde kullanılan tıbbi sarf malzemelerinin çoğunluğu hasta adına faturalandırılmaktadır. Görüntüleme bölümlerinde aylar sonrasına sarkan randevular verilmekte, doktor başına günlük 100 hastanın üstünde bir muayene sayısı mevcut. Yetersiz süre ve tıbbi malzeme eksikliğinden dolayı kalitesiz bir hizmet verilmektedir. Bu halkın maaşlarından arttırıp özel hastanede tedavi olmak istemesi ile sonuçlanmaktadır. Bazı yerlerde doktor ve sağlık hizmeti eksikliğinden dolayı ölümler ve sakatlanmalar meydana gelmektedir.
Türkiye sağlık hizmeti, erken müdahale edilmemesi sonucu ölen ve cansız bedeni en yakın kent merkezine kadar çuval içinde taşınan minik Muharrem’in utancını asla kapatamayacaktır.
Peki, Neden Bir Atölyeye İhtiyaç Duyduk?
İnsan Hakları Anayasasında ki temel haklar içinde; her yurttaşa devlet tarafından ücretsiz sunulması gereken sağlık hakkı tanınmaktadır. Kapitalist düzende her ihtiyaçta olduğu gibi sağlık hakkı da istismar edilmekte, sermayenin denetimine peşkeş çekilmektedir. Toplumcu tıp, her bireye devlet tarafından ücretsiz sağlık hakkı tanınması gerektiğini ve bu hakkın sadece tedavi ve bakım ile geçiştirilemeyeceğini aynı zamanda sağlık sisteminin önleyici, koruyucu ve sağlığı geliştirici rolünün de olduğunu belirtmektedir. Biz yaşadığımız bu kapitalist düzende sağlık eğitimi ve hizmetinin sermayedarların elinde olmasından şikâyetçiyiz. Bu şikâyetimizin sadece kuru bir eleştiriden ibaret olmaması için kuruldu bu atölye. Toplumcu Tıp Atölyesi, sağlık hizmetinin devlet tarafından bütün yurttaşlara ücretsiz ve kaliteli bir şekilde sunulması gerektiğini savunur ve sağlık çalışanlarının bu hizmeti halka en iyi şekilde verebilmesi için atölye içi çalışmalar, eğitimler, sempozyumlar, konferanslar ve okumalar yapmayı hedefler. “Tıp bir toplumsal bilimdir. Politika da geniş ölçekli tıptan başka bir şey değildir.” Madem öyle o zaman Fransız Devrimi’nin hekime verdiği ilk görevi esas alacağız. Peki, bu görev neydi? “Hekime verilen ilk görev siyasal mücadeledir çünkü hastalıklara karşı mücadele, kötü hükümetlere karşı savaşla başlar. İnsan özgür ise tam ve kesin olarak iyileşmiş olacaktır.”
Haydi, o zaman beraber öğrenmeye, beraber tartışmaya, paralı değil ücretsiz sağlık hakkını savunmaya kısacası insanların sağlığı için var olmaya çalışalım.
Sosyoloji-Felsefe Kulübünün Toplumcu Tıp Atölyesinde seslerimizi birleştirelim,
Herkese eşit, kaliteli ve ücretsiz sağlık hakkı için…
Öncelikli olarak “Toplumcu Tıp” terimini açıklamakla başlayalım. Toplumcu Tıp; tıbbın, tıp eğitiminden tıbbi hizmetlerin üretilmesine, bu hizmetlerin sunumundan değerlendirilmesine kadar her alanda toplumun gereksinimlerine göre örgütlenmesidir. Tıp sadece tedavi edici rol ve bakım verici rolden ibaret değildir. Aynı zamanda tıbbın önleyici, koruyucu ve sağlığı sürdürücü rolleri de vardır ve toplumcu tıp, bu rollerin aynı anda ve birbiri ile ilişkili olarak sunulmasıdır. Peki, bu önleyici rolün görevleri nelerdir? Toplum kullanımına sunulmuş kötü içme ve kullanma suyu kaynakları, yetersiz altyapı ve kanalizasyon hizmetleri, hastalıklı ve bozulmuş besinler, rutubetli ve havasız ev ve çalışma ortamları, yetersiz ve eksik aşılama, ağır ve uzun çalışma koşulları gibi bireyi hasta edebilecek bütün eksiklikler toplumcu tıbbın önleyici rolünün ilgilenmesi gereken konulardır.
Toplumcu Tıp Tarihçesi ve Zamana Damga Vuran İsimler
Tarihçesine bakacak olursak; ortaçağda hekimlik görevi yürüten bireyler saray halkına, soylulara ve orduya hizmet sunuyor. Halk ise sağlık sorunlarını geleneksel yöntemlerle çözmeye çalışıyor. Bunlar; kırık-çıkıkçılar, nalbant/berber-dişçiler, ebeler, bitkisel tedavi ve yakılar gibi basit tedavi unsurlarıdır. Burada tıp paralı ve ayrıcalıklı bir konumdadır. Bu dönemde ki isimlere bakacak olursak ilk isim olarak Thomas More karşımıza çıkar. T. More- Ütopya eserinde halk için sağlık vurgusunu yapar. Sağlığın toplumsal belirleyicilerinin vurgulanması ve mahallelerde sağlık örgütleri( Her 1500 kişiye) kurulması gerektiğini yazmıştır. 1800’lere geldiğimizde bu sefer Marksizm’in kurucularından sayılan F. Engels toplum için sağlık düşüncesini işlemiştir. İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu(1845) eserinde; “Hastalıkların ve vakitsiz ölümlerin kökleri üretimin örgütlenmesi ve toplumsal çevre içine uzanır” tespitinde bulunur ve sağlıksızlığı maddi yaşam ve çalışma koşullarına bağlar. Bu kitabın yayınlanmasından 3 yıl sonra Alman bir patoloji asistanı olan Rudolf Virchow Yukarı Silezya Tifüs Salgını raporunda; Prusya hükümetinin bu yöredeki yoksul Polonya halkına uyguladığı siyaseti, salgının başlıca sorumlusu olarak gösterip yöre halkı için siyasal özgürlük, eğitim, sağlık ve iktisadi reform önerileriyle yüklü bir rapor sunmuştur. Çoğu yetkin kesimce R.Virchow toplumcu tıbbın babası olarak kabul edilir. Yukarı Silezya Tifüs Salgını Raporu ise toplumcu tıbbın ilk yazılı dayanağı olarak kabul edilir.
Toplumcu Tıpta Sovyet Deneyimi
Toplumcu tıp alanında en büyük atılımı ise Ekim Devriminden sonra Sovyet Rusya gerçekleştirmiştir. Sovyet Devriminden önce tıp eğitimi paralı, bu nedenle yoksullar hekim olamıyordu. Devrimden sonra paralı tıp eğitimi alan bu hekimler ya yurtdışına kaçıyor ya da yoksul mahallelerde veya ücra yerlerde hizmet sunmak istemiyordu. Devrimden sonra tıp eğitimi ücretsiz hale getirilip özellikle yoksul öğrencilere ve işçi çocuklarına öncelik verilmiştir. Devrimden önce hastaneler ve muayeneler tedaviye yönelik örgütlenmişlerdir. Devrimden sonra ise sağlık hizmetleri koruyucu, önleyici ve sağlığı teşvik edici hizmetler yeni örgütler ve buralarda hizmet sunacak hekimler yetiştirmeye çalışmışlardır. Hizmet verdikleri başlıca alanlar;
- Ana-çocuk sağlığı
- Okul hekimliği
- İşyeri hekimliği
- Halk sağlığı, alanlarıdır.
- Genel tıp fakültesi
- Pediatri tıp fakültesi
- Hijyen tıp fakültesi gibi dallara ayrılmıştı.
Sovyet Rusya toplumcu tıp uygulamaları ile beraber devrimden önce doktor başına düşen 26.000 hasta ortalamasını 1960’ların ortasına kadar doktor başına 542 hastaya kadar çekerek bu alanda diğer ülkeler için bir örnek oluşturdu. Sovyet Rusya’nın bu yükselişi ile beraber Latin Amerika, Uzakdoğu Asya ve Afrika ülkelerinin çoğunda yankı uyandırdı. Başta Küba, Venezüella, Şili, Kuzey Kore ve Çin’de tıp alanında büyük adımlar atıldı.
Dünya Sağlık Örgütü Sağlık Tanımı
DSÖ’nün toplumcu tıp ışığında yaptığı sağlık tanımı şöyle: Sağlık yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil; fiziksel, ruhsal ve toplumsal bakımdan tam bir iyilik halidir. (Alma-Ata Bildirgesi)
Çin-Yalınayak Hekimler
1950-1965 arası Sovyet Rusya’dan esinlenen bir modeldir. Bu modelin önceliklerini sıralayacak olursa;
- İşçilere, köylülere ve askerlere hizmette öncelik
- Tedavi hekimliği yerine önleyiciliğe vurgu
- Geleneksel Çin tıbbı uygulayıcıları ile modern tıp eğitimi almış hekimler arasında işbirliği
- Sağlık hizmetlerinde kitlesel hareketlere dayanma(milyonlarca insanın katıldığı hijyen kampanyaları)
Venezüella Örneği
1999 da Chavez oyların %56’sını alarak başkan seçildiğinde nüfusun %20(4 milyon) kişi beslenme yetersizliğinden mustaripti. Halkın %48.9’u(11 milyon) yoksuldu. Daha sonra Chavez sağlığın sosyalleştirilmesi gerektiğini söylemiş ve toplumcu bir tıp anlayışı için harekete geçmiştir. Sağlık eğitiminin ücretsiz ve kaliteli bir şekilde sağlanması için Barrio Adentro modeli geliştirilmiştir. Bu programa yardımcı olması için Küba hekim göndermiştir. İlk kafile(53 Küba’lı Hekim) 2003 yılında Venezüella’ya gelmiştir. 3. Barrio Adentro modeli sonrası ülkede 6543 sağlık ocağı, 459 optometri ofisi, 1628 diş kliniği, 420 kapsamlı tanı merkezi, 502 kapsamlı rehabilitasyon odası, 18 ileri tanı merkezi ve buralarda çalışan; 14 bin hekim, 2900 diş hekimi, 2500 yüksek hemşire, 1658 hemşire ve 7500 teknisyen eğitilmiştir.
1960 Anayasası ve Sağlığın Sosyalleştirilmesi
Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun 5 Ocak 1961’de kabul edilmiş, 12 Ocakta Resmi Gazetede yayınlanmıştır. 15 yıl içinde(1978’e kadar) bütün Türkiye’de sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi planlanmıştır. Sosyalleştirmenin ilk adımı 1963 Ağustosunda Muş’ta atıldı. 19 sağlık ocağı ve 35 sağlık evi açıldı.
Muş Raporu
Sosyalleştirmeden önce 1962 yılında Muş’un nüfusu 167.000’di ve nüfusun %84’ü kırsal alanda, %16’sı kentte yaşıyordu. Muş’ta ki sağlık kurumlarına 13.000 kişi başvurmuştu. Eylül 1963-Eylül 1964 döneminde Muş’ta ki sağlık ocaklarına 105.883 hasta başvurdu. Bunlardan yalnız 6782’si hastaneye sevk edildi.(%6,4)
1963-1967 Planında açılması planlanan sağlık ocağı sayısı 1500, programa alınan 890 sağlık ocağından 561 tanesi kurulmuştur.
Sosyalleştirmenin ardında ki güç ise 1965 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin(TİP) Meclis’e 15 milletvekiliyle girmesiydi.
1969-1971 Yılları arasında Demirel Hükümeti ile beraber sosyalleştirme uygulaması yavaşlamıştır. Ecevit Hükümeti ile beraber tekrardan canlanmaya başlayan sosyalleştirme çalışmaları Doğu İllerinde Tam Gün Yasası ile hizmeti daha da cazip hale getirmiştir.(1978) Geciktirilen sosyalleştirmenin 1981 yılına kadar tamamlanmasına karar verildi.
1980 Darbesi ile sağlığın sosyalleştirilmesi tamamen uygulamadan kaldırılmış ve Sağlıkta Dönüşüm Projesi Anayasa güvencesine alınmıştır.
1980 Darbesi ve Sağlıkta Dönüşüm Projesi
Sağlık Bakanlığı’nın hizmetlerle ilgili temel düzenlemeleri “sağlıkta dönüşüm” adı ile tanıtılan programda yer akmaktadır. Bu programın üç ana unsuru vardır:
- Genel Sağlık Sigortası
- Aile Hekimliği
- Özerk Hastaneler
Genel Sağlık Sigortası;
GSS’ye ilişkin yeni düzenleme, özel sağlık kurumları ve hastanelerini çok büyük oranda teşvik etmektedir.
Bu sayede, özel sektör eliyle sağlık hizmeti arzının artacağı ve sağlık hizmetleri ihtiyacının daha iyi karşılanacağı, sağlık hizmetlerinin ulaşılabilirliğinin yükseleceği, hastaların sırada bekleme sürelerinin azalacağı, hekim seçme ve hastane seçme hakkının uygulanabilirliği ile sağlık kurumları arasında rekabetin ve kalitenin artacağı tahmin edilmektedir.
AİLE HEKİMİNİN GÖREVLERİ:
-Aile sağlığı merkezini yönetmek,
-Birlikte çalıştığı ekibi denetlemek,
-Hizmet içi eğitimlerini sağlamak
-Bakanlıkça yürütülen özel sağlık programlarının gerektirdiği kişiye yönelik sağlık hizmetlerini yürütmekle yükümlüdür.
Bu durumları karşılaştırdığımızda devletin ücretsiz vermesi gereken sağlık hizmetinin Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile özelleştirilmiş ve halk sermayenin insafına bırakılmıştır. Devlet hastanelerinde verilen hizmetin kalitesi ve sürekliliğinin altı boşaltılmış bununla beraber özel hastaneler teşvik edilmiştir. Yani halkın ücretsiz ve kaliteli olarak alması gereken sağlık hizmetlerinin özel hastanelere ve sağlık tekellerine devredilmesidir.
Bu durum sağlık personeline de bazı yaptırımlar uygulamıştır. Bunlar; az personele çok iş, zaman esnekliği, taşeronlaştırma, esnek istihdam, sayısal esneklik, sözleşmelilik, ücret eşitsizliği, sosyal hak farklılığı gibi yaptırımlar uygulamıştır.
AKP Dönemi ve Sağlığın Özelleştirilmesi
AKP hükümeti dönemiyle beraber sağlık sisteminde özelleştirmeler ve özel hastane teşvikleri ile sağlık sermayeye teslim edilmiştir. AKP’ye yakınlıkları ile bilinen işadamlarının açtıkları hastaneler ile sağlık sistemi bloke edilmiştir. Kamu Hastaneleri Birliği ile hastaneler kendi içinde özerkleştirilmiş, hastane yönetimlerine CEO’lar atanmış, devlet hastanelerinde kullanılan tıbbi sarf malzemelerinin çoğunluğu hasta adına faturalandırılmaktadır. Görüntüleme bölümlerinde aylar sonrasına sarkan randevular verilmekte, doktor başına günlük 100 hastanın üstünde bir muayene sayısı mevcut. Yetersiz süre ve tıbbi malzeme eksikliğinden dolayı kalitesiz bir hizmet verilmektedir. Bu halkın maaşlarından arttırıp özel hastanede tedavi olmak istemesi ile sonuçlanmaktadır. Bazı yerlerde doktor ve sağlık hizmeti eksikliğinden dolayı ölümler ve sakatlanmalar meydana gelmektedir.
Türkiye sağlık hizmeti, erken müdahale edilmemesi sonucu ölen ve cansız bedeni en yakın kent merkezine kadar çuval içinde taşınan minik Muharrem’in utancını asla kapatamayacaktır.
Peki, Neden Bir Atölyeye İhtiyaç Duyduk?
İnsan Hakları Anayasasında ki temel haklar içinde; her yurttaşa devlet tarafından ücretsiz sunulması gereken sağlık hakkı tanınmaktadır. Kapitalist düzende her ihtiyaçta olduğu gibi sağlık hakkı da istismar edilmekte, sermayenin denetimine peşkeş çekilmektedir. Toplumcu tıp, her bireye devlet tarafından ücretsiz sağlık hakkı tanınması gerektiğini ve bu hakkın sadece tedavi ve bakım ile geçiştirilemeyeceğini aynı zamanda sağlık sisteminin önleyici, koruyucu ve sağlığı geliştirici rolünün de olduğunu belirtmektedir. Biz yaşadığımız bu kapitalist düzende sağlık eğitimi ve hizmetinin sermayedarların elinde olmasından şikâyetçiyiz. Bu şikâyetimizin sadece kuru bir eleştiriden ibaret olmaması için kuruldu bu atölye. Toplumcu Tıp Atölyesi, sağlık hizmetinin devlet tarafından bütün yurttaşlara ücretsiz ve kaliteli bir şekilde sunulması gerektiğini savunur ve sağlık çalışanlarının bu hizmeti halka en iyi şekilde verebilmesi için atölye içi çalışmalar, eğitimler, sempozyumlar, konferanslar ve okumalar yapmayı hedefler. “Tıp bir toplumsal bilimdir. Politika da geniş ölçekli tıptan başka bir şey değildir.” Madem öyle o zaman Fransız Devrimi’nin hekime verdiği ilk görevi esas alacağız. Peki, bu görev neydi? “Hekime verilen ilk görev siyasal mücadeledir çünkü hastalıklara karşı mücadele, kötü hükümetlere karşı savaşla başlar. İnsan özgür ise tam ve kesin olarak iyileşmiş olacaktır.”
Haydi, o zaman beraber öğrenmeye, beraber tartışmaya, paralı değil ücretsiz sağlık hakkını savunmaya kısacası insanların sağlığı için var olmaya çalışalım.
Sosyoloji-Felsefe Kulübünün Toplumcu Tıp Atölyesinde seslerimizi birleştirelim,
Herkese eşit, kaliteli ve ücretsiz sağlık hakkı için…